Ümit Yaşar Oğuzcan - Sahibini Arayan Mektuplar - Karışık Kısa
Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni.
ayaklarını afrika'dan getirip bir kâğıt üzerine
yapıştırmalıyım, saçların sibirya'da bir mabudun
gözleri olmalı, ellerin italya'da bir heykelin elleri.
bulsam da seni parça parça bulmalıyım.
ayaklarını afrika'dan getirip bir kâğıt üzerine
yapıştırmalıyım, saçların sibirya'da bir mabudun
gözleri olmalı, ellerin italya'da bir heykelin elleri.
bulsam da seni parça parça bulmalıyım.
yine de bir yerin eksik kalmalı.
yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım.
ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim.
yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım.
ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim.
boş inançlarımız mıydı çaresizliği yaratan? o bizim eserimiz miydi? öyleyse neden bizden büyüktü, güçlüydü? bunca yıl neyi aramış, kimi özlemiştim? madem ki benim olmayacaktın, neden seni karşıma çıkardılar? kim yaptı bunu? bu kötülükler kimin eseri? tanrının işi yok da bizi mi görsün? öyleyse kime inanacağız? o kitaplar ki sabırdan bahsediyor. ama ne kadar? nereye kadar? o dinler ki duadan bahsediyor. kime, niçin ve ne zaman? o peygamberler hiç sevmediler mi? ben sana inanıyorum kitaplara değil. ben seni istiyorum. dua değil. sabır değil.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. önce beklemekten. ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan. ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın. bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini..zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, kanunlara saygı göstermesini, insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar. ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlun.
Sonra bir tren hareket etti. sabahtı. karşı karşıyaydık. konuşuyorduk. ben sevmek diyordum durmadan. gözlerim gözlerine soruyordu. ( seviyor musun? ) diye. hep evet diyordu gözlerin, ellerin, dudakların hep evet diyordu.
Oysa ne çok hayır diyen insanlar vardı çevremizde. örneğin: bir çocuk hayır, diyordu, bir kadın, bir adam, bir başkası hayır diyordu. hayırlar arasında ezilmeye mahkumdu evetlerimiz.
Oysa ne çok hayır diyen insanlar vardı çevremizde. örneğin: bir çocuk hayır, diyordu, bir kadın, bir adam, bir başkası hayır diyordu. hayırlar arasında ezilmeye mahkumdu evetlerimiz.
tren ilerliyordu. gözlerin gözlerime soruyordu ne olacak diye. sigara üstüne sigara yakıyordum, kadeh kadeh içki içiyordum; fakat bilmiyordum ben de ne olacağını.
burası büyük şehir, günahkar şehri, o vurdumduymaz, o deli dolu şehir. ben bu şehirde sensiz yaşayamam. bir gün kanıma girer şu kalabalık, şu caddeler, şu tıklım tıklım gazinolar. burası şarkılar şehri, resim gibi kadınlar, kadın gibi erkekler şehri. ben bu şehirde yaşayamam.
dün bir şiir daha yazdım senin için.
önce tuttum karşıma oturttum seni,
konuşturdum, güldürdüm, ağlattım.
her halin hoşuma gidiyordu.
kadındın, ama önce insandın.
güzeldin, ama önce iyiydin.
elbette seni yazacaktım, senin için yazacaktım.
bana ( çok yazıyorsun ) diyorlar.
bir insana ( sen çok yaşıyorsun, öl artık ) denir mi?
önce tuttum karşıma oturttum seni,
konuşturdum, güldürdüm, ağlattım.
her halin hoşuma gidiyordu.
kadındın, ama önce insandın.
güzeldin, ama önce iyiydin.
elbette seni yazacaktım, senin için yazacaktım.
bana ( çok yazıyorsun ) diyorlar.
bir insana ( sen çok yaşıyorsun, öl artık ) denir mi?
Artık aldanmak istemiyorum. beni sevgilerinin ölümsüzlüğüne inandır, korkulardan, şüphelerden kurtar. hiç aldanmamışların o engin iç rahatlığına hasretim
Bana < gel > dediğin an; mesafeler de anlamını kaybetmeli. Yolları dakikalarla, günleri kilometrelerle ölçmeliyiz. Beraberliğimiz, bütünlüğümüz hiç bitmemeli. O hiç sönmeyen dostluk ateşinin çevresinde hep böyle elele, dizdize olalım. Ne yağmur söndürmeli o ateşi ne rüzgar. Yüreklerimiz hep böyle ışıl ışıl olmalı alevlerinde.
Soruyorum, susuyorsun. Ben sükutun bu kadar anlamlı olduğunu bilmezdim. Bütün sorularımın cevabını bir bakışla veriyorsun, kah bir gülüşle. Zaman zaman gözlerinin içinde eriyip kaybolduğumu hissediyorum.
"Duyarlarsa" diyorsun. Duysunlar ne çıkar? Seven insanın bir suçlu gibi ezik olması neden? Sevmek ve sevilmek hakkımızı kullanıyorsak bundan kime ne? insan olarak aşktan başka övünecek neyimiz kaldı? Erdem yalan söylemek mi? Hırsızlık etmek mi? Katil olmak mı ? Yoksa esirleri fırınlarda yakmak mı erdem? Bir milletin gençliğini savaş meydanlarında yok etmek mi? Yalnız sofular mı erdemli bu dünyada? Çıkarını düşünenler mi namuslu? Aşka saygı duymayanlar utansın yaşadıklarına, sevenler değil.
Dün evinin önünden geçtim. Perdelerin kapalıydı, dolu doluydu gözleri pencerelerin. Kapın sanki bir daha hiç açılmayacak gibi kapanmıştı sokağın yüzüne. Kimbilir odalar, eşyalar ne haldeydi sensiz. Her dakika ayaklarının güzelliğiyle mest olan halılar ne yapıyordu şimdi? Ya kokuna ve sıcaklığına alışmış yatağın ne haldeydi? Baktım sen yoktun, duvarlar kararmıştı. Sokağından yaşayan bir ölü gibi geçtim ve bir hüzün anıtı halinde bıraktım evini. Nerdesin?
Seni kıskanıyorum. içimde gururdan eser yok artık. Kıskançlığımın başladığı yerde yüreğim tertemiz oldu, aydınlandı, pırl pırıl şimdi. Gururum, zaman zaman benliğimi saran kendimi beğenmişliğim, güvenim ve inançlarım; hep seninle yaptığım savaşta yenildiler. Bir kıskançlık hissi kaldı içimde dipdiri ve her zamankinden daha güçlü. Kazandığın savaş onu da yenebildiğin anda bir zafer olacak, ancak o zaman " kazandım" diyeceksin. Fakat ben o duygunun, bende fethedemediği o son kalenin asla düşmeyeceğine inanıyorum.
Bugün bendeki resimlerini ve mektuplarını yakıyorum. Küllerini sana göndereceğim. işte! Hepsi önümde duruyor. Şu resim çekilirken karşında ben vardım, hatırladın mı? Üzerini < Seni daima seveceğim > diyerek imzalamışsın. Bu seni en çok anlatan resimdi biliyorum. Bana en yakın olduğun resimdi... Karşında ben vardım, gözlerin gözlerimdeydi... için benimle doluydu, bakışların gibi.