22 Temmuz 2017 Cumartesi

Zuhal'im, hayat! Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hala başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N'olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır. Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanı başımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir. Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. "Üçüz, gözüz biz". Sen de öyle düşünmüyor musun? Ne tuhaf, son bir iki ayda seni, benden biraz uzaklaştın, araya mesafeler, tedirginlikler sokuyorsun diye düşünürken, o sırada sen de aynı şeyleri düşünüyormuşsun. Bunlar aşkın halleri, aşkın zaman zaman kişinin önüne çıkardığı ezinçler, üzünçler herhalde. Bunu böyle yorumlamak gerekir. Bir de seviyorum seni: Tek dalımsın. Memo'yla birlikte, ama ondan da öncesin. Bunu böylece bilesin. Bilinmelidir bu.
* Kahvenin önünden otomobiller geçiyor. Bir tane de at arabası. Seni düşününce o atı da seviyorum. Çay içiyorum. Artık ıhlamur içeceğim. Ne yumuşak, çağrışımlı, bağışçı, düşçül şeydir ıhlamur. Evimizin önünde bir ıhlamur ağacı olsun. Sen saksıda da yetiştirebilirsin ıhlamuru. Gece yatakta Memo'yla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk.

Onüç Günün Mektupları - Cemal Süreya

21 Temmuz 2017 Cuma

Şarkıcı olmak için sesin yeter yetmez mi neden onca makyaj? Evlenmek için sevmek yeter yetmez mi ? Neden onca telaş curcuna ? Ölmek için çok yaşamak gerekir mi ? Neden bu çok yaşamak için ölme korkusu ? Ağlamak için çocuk olmak mı gerekir ? Neden hep güler yüzlü insanlar ? Gözyaşı dökmek için mutlu olmak yetmez mi? Neden pismanlik denizinde boğulan insan çok. Aşık olmak için illa hep sevilmek mi gerekli ? Sevilmek isterken sevmeyi unutan insanların zulmü artık yetmez mi? M.A
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa…

Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz…

Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler…

Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Adnan Yücel
Evimin içinde ayağının sesini duymak istiyorum,
istiyorum ki kapımı çalasın
sana kendi elimle açayım kapımı.

Fakat kunduralarını taşlıkta çıkar kuzum çamurluysalar, terliklerin seni bekliyor zaten.
Sana kendi elimle yemek pişirmek istiyorum,
kendi elimle kurmak soframızı.
Yalnız,
bulaşığı yine eskisi gibi beraber yıkarız.

Seninle aynı kitapları okumak istiyorum,
(elbet yine anlatırsın bana anlamadığım yer olursa).
Kendi elimle yıkamak istiyorum çamaşırlarını
ve söküklerini dikmek.
Ve istiyorum ki kendi elimle alayım tozunu yazı masanın,
(darmadağınıklığını bozmaya kıyamadan).
Fakat artık
sen de minderin üstünde unutmazsın yanar piponu
ve külünü dökmezsin döşemeye.
Çalıştığın yerde seninle yan yana çalışmak istiyorum,
dövüştüğün yerde yine yan yana dövüşmek,
(ekonomik istiklal için ve ev işleri esirliğinden filan kurtulmak için değil)
burnunun dibinden ayrılmamak için.

Ve nihayet
en dehşetli hakkımı
seninle aynı yastıkta uyumak istiyorum
ve çocuk doğurmak sana
en az daha iki tane...

Nazım Hikmet

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Bugün istanbulu su bastı... 

Diyorum ki bir sel de bende kopsa benim de kalbimi su bassa kalpten beynime giden o tünel kapansa bende yaşamin farkına varacak miyim . Ne fırtınalar gördü bu beden bu yürek sevgisiz yaşamak değil sevememek çok fena gördüğün duyduğun hissettiğin şeyi bir daha yaşayamamak ölüm.. Sen büyüyemedin diye ben çocuk kaldım bir oyuncak degildin sen gerçektin hayallerin en guzeliydin elimi cebime attigim da misketlerimin kayboldugunu hissettim sen o misketlerin hepsini kalbime sapladin aci icinde kimsesiz kaldım... M.A

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?
Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?
Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?
Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?
Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?
Dağ gibi adamı eze eze! .....
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?
Bu Nasıl Ayrılık? ...
Yusuf Hayaloğlu

11 Temmuz 2017 Salı

Kokular içe çekilmeden karşılıklı gözyaşları karışmadan,
kalplerin buluşmadığı gözlerin birbirine utançtan bakamadığı, mutluluk sandığınız o yerlerde alttan alttan aldığınız ve verdiğiniz darbelerin sonucunda vicdan şehitleri verirsiniz. Unutmayın bir gün yaşayacağım diye bir ömrü kaybedersiniz. M.A

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Senin aydınlığın yetişir bana
Güneşi istemiyorum
Yıldızları istemiyorum
Açma perdeleri
Ben bu karanlığı seviyorum

Ümit Yaşar Oğuzcan

6 Temmuz 2017 Perşembe

Sen kum nedir bilmezsin
Deniz Görmedin ki. 
Yum gözlerini, zamani düsün, 
Deniz bir gözünde 
Kum bir gözündedir. 

Sen tas nedir bilmezsin 
Daga çikmadin ki 
Yürü ufuklara dogru,
Dag bir ayaginda 
Tas bir ayagindadir 

Sen kül nedir bilmezsin 
Ates yakmadin ki, 
Uzat ellerini gökyüzüne, 
Ates bir elinde 
Kül bir elindedir 

Sen kan nedir bilmezsin 
Ölmedin, öldürmedin ki, 
Yat topraga boylu boyunca 
Ölüm bir yaninda 
Kan bir yanindadir 

Sen ask nedir bilmezsin 
Beni sevmedin ki 
Agla, aglayabildigin kadar 
Bütün güzellikler sende 
Aşk bendedir


Ümit Yaşar Oğuzcan

Şimdi en açık renginde gözlerin 
Şimdi benimlesin tüm kaygılardan uzak 
Anlatılmaz bir şey var aramızda hazin 
Şiir gibi bir şey seninle yaşamak 

Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin 
Yıldızların en parlak olduğu zamansın 
Denizlerim senin kıyılarında sakin 
Bırak ellerini avuçlarımda kalsın 

Çirkin olan,fena olan ne varsa unut 
Gözlerimin söylediği şarkıyı dinle 
Ellerimizde sevgi içimizde umut 
Bütün iyilikleri paylaşalım seninle 

Aşkın büyülü sesini duyuyor musun 
Şimdi onun gülleri açan güz bahçelerinde 
Gitme ki günlerimiz gecelerimiz olsun 
Çoban kulübelerinde balıkçı kahvelerinde 

Varlığın dudaklarımda bir bal tadı 
Yokluğun en korkuncu ölümlerin 
Senden başka dindiren olmadı 
Acısını içimde kanayan yerin 

Benimle kal zaman bitinceye kadar 
Benim ol yüzyıllar ve çağlar boyunca 
Bir ömürdür seninle geçen dakikalar 
Ölümden güçlüyüm sen yanımda olunca 

Şimdi öyle büyük ki beraberliğimiz 
Nabzın benim bileklerimde vurmakta 
Artık bütün kaygıların ötesindeyiz Benimle en güzelsin aynalardan uzakta

Ümit Yaşar Oğuzcan
İnsan bir kere ölüyor ne fena 
Bu düzeni değiştirmeli 
Bir kere yaşamalı 
Çok çok ölmeli 
En büyük kederler bizim için 
Bizim için karşılıksız sevgiler 
Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için 
Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın 
Saygı değer annelerimiz incinmesin 
Her yerim ayrı ayrı ölmeli 
Yoksa ölüm yok bana bu dünyada 
Bir kurşun beynime girsin 
Bir bıçak kalbime saplansın 
Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi 
Sonra gelsin bir manga asker 
Sert bir komut 
Bir yaylım ateş 
Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi. 
Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi 
Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi 
Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne 
Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi 
Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim 
O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni 
Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum 
Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın 
Halbuki şimdi benden kaçman da zor 
Anlıyorum beni sevmen de zor 
Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel 
Ama bir yerde ölüm güzel oluyor.

Ümit Yaşar Oğuzcan
Dün bir şiir daha yazdım senin için.

Önce tuttum karşıma oturttum seni,
konuşturdum, güldürdüm, ağlattım.
Her halin hoşuma gidiyordu.
Kadındın, ama önce insandın.
Güzeldin, ama önce iyiydin.

Elbette seni yazacaktım, senin için yazacaktım.
Bana < çok yazıyorsun > diyorlar.
Bir insana < sen çok yaşıyorsun, öl artık > denir mi?

Benim yaşamam ve şiirim birbirinden ayrı şeyler değil ki!
Yaşarken şairliğimi yaşıyorum ben.
Yürürken, konuşurken, sevişirken hep şairliğimin içindeyim, o da benim içimde.
Birbirimizi tamamlıyoruz durmadan.

Sen hiç denize baktığın zaman bir orman gördün mü?
Dağların gökyüzüne en yakın olduğu yerde yeraltı nehirlerini düşündün mü hiç?
Öpüşürken, sevişirken açların, yoksulların yüreği çarptı mı sende?
Güldüğün zaman Afrika`da isimsiz bir zenciyi hatırlayıp, onun büyük acısını duydun mu derinden?

Senin o güzel gözlerin bende yalnız seni görüyor.
Seviyorsan beni seviyorsun, beni istiyorsun benden.
Oysaki ben sende bütün insanlığı, güzelliği seviyorum.
Al gözlerimi de kendine bir benim gözlerimle bak.
Gör, ne kadar erişilmez, ne kadar yüce olduğunu.
Her maddenin bir atomu olduğu gibi bir şiiriyeti de vardır.
Bilgin atomu parçalayan, sanatçı ise şiiriyeti bulan, işleyen ve onu sanat haline getiren insandır.
Şiir bir köprüdür madde ile ruh arasında. Şiir güzelliğin en yoğun ifadesidir ve nefes alışıdır duygularımızın.
Atom gücü, elektik gücü gibi bir de şiir gücü vardır dünyada.
Sanatçı bu gücü ellerinde tutan kimsedir işte. Onu şiir, müzik,
heykel ve resim haline getiren mutlu kişidir o..

Her zaman, her yerde söylemişimdir. < Hayatımdan şairliğimi çıkarırsanız geriye önemli bir şey kalmaz > diye. Yazmamı bana çok görmeyin....


Ümit Yaşar Oğuzcan 
İSTANBUL KIZLARI
Kollar japone
Etekler dizden yukarı
İstanbul kızları volta atar
Bir aşağı bir yukarı
Dudaklar boyalı, gözler boyalı
Gerdan kırmalar,
Göz sürmeler, kırıtmalar
Hep ithal malı
Fazla sıkıntıya gelmezler
Ahmet Haşim’i bilmezler
Öte yandan sayarlar
Davulcu Ringo’nun şeceresini
Bilirler Marc Aryan’ın tırnak numarasını
Ve gücenir İstanbul kızları
Âşıkları sevmezse “darling” diye
Evetleri “yes yes!” tir tir
Müzikleri “ye,ye,ye…..
Ümit Yaşar Oğuzcan

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Kalabalığın arasında bir Robinson gibiyim. Oysa çevrem her çeşit insanla dolu. Kimi gösterişli, alabildiğine mağrur, kimi ezik ve yılgın. Kimi de boş vermiş her şeye, gününü gün etmekten başka düşündüğü yok.
Şu adamı geçen yıl tanıdım; söylediğine bakılırsa, beni hiç kimse ondan fazla sevemezmiş. Oysa ki istediği fiyat verilirse dostluğunu derhal satmaya hazır olduğunu biliyorum. Fakat bile bile aldanmak da güzel. En feci şey insanın artık aldanmayacağı yere gelmesi. işte ilk ölümümüz orada başlıyor.
Ya öteki adam? O da dediğine göre en sadık ve vefalı dostlarımdan birisidir. Yanındayken bana iltifatlar yağdırdığına falan bakmayın. Ben gider gitmez arkamdan atıp tuttuğunu biliyorum. Fakat derim ya bile bile aldanmak güzel.
işte bir başkası daha; Her halinden, samimiyet fışkıran bir adam. Karşılaştığımız yerde en gürültülü bir şekilde sevgisini açığa vurmaktan hoşlanır. En büyük zevklerinden birisi de beni dostlarıyla tanıştırmaktır. Bundan aşırı bir gurur duyar. Fakat söylemediğim sözleri, yapmadığım şeyleri uydurup yaymakta da bir eşi yoktur bay Samimiyetin.
Ve daha niceleri bay Canayakın, bay Hüsnüniyet, bayan Şiir Sevgisi, bayan Hayranlık, hepsi hepsi benim dostlarımdır. Bir dediğimi iki etmezler görünüşe bakılırsa. Oysa ki ben her zaman her yerde yalnızımdır. Bir çok şölenlerde benim yerime adım oturur sandalyeye. Bütün ilgi adıma karşıdır. Adım sevilir adım övülür, adım alkışlanır.
Sen yalnızlığın bu türlüsünü bilmezsin. Çepçevre bir ilgi çemberi ile sarıldığı anda kişinin aslında nasıl bir yalnızlık kuyusuna düştüğünü göremezsin. Ün yapışık kardeş gibidir. Kurtulamazsın kaçamazsın ondan. Kendi hayatını yaşayamazsın. Sen bile beni yalnız ben olduğum için sevemezsin artık. Adımı benden ayıramazsın. Çevremdeki bütün insanlar aslında büyük yalnızlığımın şahitleri bence. Ya da oynadığım yalnızlık dramının seyircileri. Gözlerinden anlıyorum, biraz sonra hepsi sıkılmaya başlayacak, birer birer terk edecekler salonu. Perde indiği zaman birkaç meraklıdan başka kimse kalmayacak.
Sen yalnızlığın bu türlüsünü bilmezsin işte. Ve asıl bilmediğin en büyük yalnızlık da senin verdiğin yalnızlıktan başka bir şey değil. Senin yokluğundan gelen o yalnızlık olmasa, öbür yalnızlıklar bana bu kadar koymazdı.
Ümit Yaşar OĞUZCAN