30 Eylül 2015 Çarşamba

Mutluluk denen ülkede kayıp şehirlerdik biz,
Ayakta dimdik durabilen
Ama hep başkalarına doğru eğilmek isteyen..
Onca anlamsızlığın içinde anlaşılamayan bir
anlamdık biz,
Anlaşılmadan anlamsız olan.
Çevremizdeki onca insana rağmen,
Kalabalık içinde yalnız yaşayandık biz,
Herşeyi yine kendiyle paylaşan..
Herşeyin iyi yanından bakandık biz,
Ölümü ölümsüzlük sayan.
Kimseye anlatamadığımız için susanlardık biz,
Anlatsak da anlaşılamayan.
Ve biz,
Kaybolmuş dünlerin meşhul yarınlarıydık.
Körebe oynar gibi yaşadık hayatı,
Gözleri kapalı..M.A
En güzel gülüşünle karşıla beni 
İşte geldim yanına yorgun ve yitik 
Yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum 
İçimde tarifsiz bir gariplik 

Anlamaya çalış bir şey sormadan 
Yaklaş yanıma, gözlerime bak 
Dağıt saçlarını çocuklar gibi 
Sonra başını omuzlarıma bırak 

Dertliyim, kahırlıyım, efkarlıyım 
Ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana 
Birlikte ömür boyu yaşayacağımız 
Perişan gecelerle, günlerle geldim sana 

Paramparça hayallerim, umutlarım 
Ne kalmışsa içimde kırık dökük 
Al, yeniden yarat beni, ayıkla arıt 
Baksana, bütün ışıklarım sönük 

Pelte pelte karanlığım koyu, zifir 
Göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim 
Dinle, sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu 
Dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim 

Oysa ki sen aradığım, bulduğumsun benim 
Oysa ki bu en güzeli kavuşmaların 
Bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma 
En mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın 

Yeter ki mahşere dek beni özle beni sev 
Zamanların en ölümsüzünde yaşat beni 
İşte geldim yanına alev, alev dopdolu 
Al dilediğin gibi yeniden yarat beni

Ümit Yaşar Oğuzcan

"Yüzünde pembelerin en güzeli, gözlerinde ışıkların en parlağı ile sevilmenin çok çok sevilmenin hazzını yudum yudum içeceksin. Sevilen bir kadının mutluluğunu seyredeceğim sende..."
Ümit Yaşar Oğuzcan
En iyiyi bulmak için uğraşırken iyiyi kaybediyoruz...
Shakespeare
Kış kadınlarının zamanı geliyor..
Yaz mevsiminin şımarıklığına ne yapsa ayak uyduramayan kadınların..
Yağmur başladığında niyeyse, aklına şarkılar gelen kadınların..
Ece Temelkuran
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim herşeye rağmen
Aşkımız ayrılıklarla başladı
Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
Ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
Sonra bir çaresizlikti zifir
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik
Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
Öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
Öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
Tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
Alevden bir tasta eridi günler
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk
Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
Uyuduk bir daha uyanamadık
Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanlıkları
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni
Benim de bir insan tarafım vardı
Bakma böyle kötü olduğuma
Benim de dileklerim vardı
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
Büyük dertler için benim ellerim
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Bütün kötü yerlerde ben korkarım
Biliyorum
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
Fabrika bacalarında bir kara dumanım
Zehirim akrep kuyruklarında
Kötüyüm sevemediğin kadar
Öyle fenayım
Kapanmış bıçak yaralarında
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni
Unut artık
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi
Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan
Tosca'dan bir arya hatırlıyorum şimdi
Sus biraz
Ensemde bir akrep yürüyor
Bırak yürüsün
Sabaha asacaklar beni
Dokunma
Yedi canım vardı, ikisi gitsin
Bunca ölümler az gelir bana
Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Failatun vezniyle seni çağırıyorum
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni
Deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm
Al şu serçe parmağım sende kalsın
Ben kötüyüm
Allahsızım
Korkunç çirkinim
Ben seksensekizinci tul dairesiyim
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim
Al
Ben lanetlendim
Chopin'in cenaze marşı çalınıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum
Kuşkonmaz dallarına astım kendimi
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir tanrı getirdim
Gel bak
Bir tanrı yarattım senden
Ümit Yaşar Oğuzcan

27 Eylül 2015 Pazar

Seninle paylaşmak uykularda en büyük günahları
Seninle uyanmak nice çılgın gecelerden sonra
Alır götürür beni kokun uzaklara en uzaklara
Ağzın dudaklarımda ıslak bir güldür sabahları

Tenin çekiyor beni tenin tutmuş saçlarımdan
Afrikalı kölenim senin, esirinim, mecburunum
Gözlerin değmese gözlerime kahrolurum
Ölürüm çekersen ellerini avuçlarımdan

Dönsün başım tutuşsun damarlarımda kanım
Gel otur yanıbaşıma erişilmez kadınım
Yum iri gözlerini, devir kirpiklerini
Ser önüme bir hazine gibi güzelliklerini

Sana en muhtaç olduğum şu anda gel
Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel.

Ümit Yaşar Oğuzcan

8 Eylül 2015 Salı

Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayi attim denize;
Bir üsüsüverdi baliklar,
Denizi gördüm.
Bir uçurtma yaptim, telli duvakli;
Kuyrugu ebemkusagi renginde;
Bir saliverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.
Büyüdüm, issiz kaldim, aç kaldim;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanlarin içine,
Insanlari gördüm.
Ne yardan geçerim, ne serden;
Ne denizden, ne gökyüzünden ama...
Birakmiyor son gördügüm,
Birakmiyor geçim derdi.
Oymus, diyorum, zavalli sairin
Görüp görecegi.
Orhan Veli Kanık

4 Eylül 2015 Cuma

Ateş olmayan yerde duman çıkmaz, duman olmayan yer de aşk olmaz.. M.A
Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit
Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit
Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda Sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit
Rızaya razı ol hakka kailsen
Ara bul mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit
Gel haktan ayrılma hakkı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit
Aşık Hüdai
Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine aşık eden değil, Sana kendin olabilme şansını verendir. Can Dündar
Karşılıklı olan herşey güzeldir, karşılık beklemek kötüdür.. M.A

1 Eylül 2015 Salı

Yıllar önce, bir ayakkabı şirketinin sahibi pazar araştırması yapmak üzere Afrika'ya aralıklı olarak iki pazarlamacı gönderdi. Birinci pazarlamacı araştırmasını bitirdikten sonra patronunu arayıp şöyle dedi: ''Burada bizim için hiç bir fırsat yok, çünkü burada kimse ayakkabı giymiyor.'' Bir kaç ay sonra giden diğer ikinci pazarlamacı ise patronunu arayıp heyecanla ''Afrika'da inanılmaz fırsatlar var. Burada hiç kimsenin ayakkabısı yok!'' dedi.
''Herkes aynı şey düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir.''
Bilirdik el ele tutmayı
Gözgöze bakmayı bilirdik
Yürüyüp sahil boyu şiir okumayı 
Çiçek almayı 
Üzerine bir dipnot sevgi düşmeyi bilirdik
Doluydu ellerimiz kalplerimiz dolu
Köşe başları siyaset tartışmalarından fırsat düşmezdi 
Biz de bilirdik yağmurda yürümeyi 
Ama parkamız taşımazdı incecik yağmuru 
Sızardı tenimize 
Rüyalar görmeyi de bilirdik 
Gecemiz işgal edilmişti karabasanlarca 
Dünde sallanır günde sallanır
Bilirdik hisli şarkıları armağanı birbirimize bir borç
Ondan olacak ki 
Türküler çağırdık geceler boyu 
Bilirdik şarap rengi denizin kokusunda 
Ay ışığı yakmayı 
Lakin yasaktı
Bilirdik güneş altında sıhhate haiz olmayı
Küf kokulu karanlıklar öğretti gençlikte solmayı
Bilirdik tatmayı dünya mutfağında nice eşsiz lezzeti
Lakin güneşi yoğurup koyduk aşımıza
Bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını
Lakin aç idik yedik karanfil parasını...

Yılmaz Güney