19 Mart 2018 Pazartesi

Belkim bir kertenkeleydim
piç edilmiş bir yağmurun serini
bir güzelin çirkiniydim
çirkinlerin en güzeli
yeşil koşsa güneşlerin gölgesi
ben en hızlı yeşiliydim
kurbağa yarışlarında annemin

çatal matal kaç çataldım kim bilir
bin dereden bir kendimi getirdim
haydan gelip huya giden bir huysuz
heyheyler içinde bir heydim
belkim yedi belkim sekiz belaydım

düdük çalar hırsızlanmış polisler
ben korkudan üstlerime işerdim
üç yıldızlı bir albaydı gökyüzü
karşısında önüm açık gezerdim
ağzı bozuk meymenetsiz bir ozan
rus cenginde çağanozdum bir zaman

iki gözüm iki koltuk-eviydi
mavilerim bir miyobun koynunda
kendi düşen köyler kentler ağlamaz
sur dışında ben oturur ağlardım
ekmek diye bağrışırdı bebeler
elma derler ben ortaya çıkardım
ağıtlarla kutlanırdı İsa-doğdu gecesi
fildişinden bir kuleydim yıktım kendimi

bilmem hangi keloğlanın fesiydim
bir püskülsüz sümbülteber tohumu
fesleğenler yaprak dökmüş şerrimden
bir naraydım kimse bilmez nereden
ya yakından ya uçmaktan gelirdim
belkim ince belkim kalın bir sestim
belkilerin kol gezdiği saatta
belkim belki bile değildim

Can  Yücel
Canımız yanmış gibi değil,
Canımız yana yana
Haykırıyoruz sahnedeki kadına ;
AÇÇ ! AÇÇ ! AÇÇ!
Bir koçbaşı gibi zorluyor duvarları çığlığımız…
Açız çünkü,
Açız…
Hem sade
O kadına
Ve kadınlara değil,
Güneşe,
Yeşile,
Toprağa
Ve açık havaya açız,
Adam gibi çalışmaya,
İnsan gibi yaşamaya da açız…
Onun içinde işte
Sahnedeki kadına değil asıl,
Bu düzenin bazına asılıyoruz,
AÇÇ ! AÇÇ ! AÇÇ ! diye haykırıyoruz.
Kilitleri aç!
Kelepçeleri aç!
Demir kapıları aç!
AÇÇ ! AÇÇ ! AÇÇ !
Açız çünkü,
Açız…
Bize okul,
Bize yol,
Bize fabrıka aç!
AÇÇ ! AÇÇ ! AÇÇ !
Yine de nazlanıyor sahnedeki rakkas…
Bu açmaza son çare ,
Bi açık versin diye bakıyoruz,
Canımız yanmış gibi değil,
Canımız yana yana haykırıyoruz;
AÇAMAZ ! AÇAMAZ ! AÇAMAZ !…
AMA hala anlamıyor ki düzenbaz,
Gönül hoşluğuyla o açmazsa eğer,
Fırladığımız gibi bu TARİH denen sahneye,
AÇÇ ! dediklerimizi biz
Kendi ellerimizle açaçağız!

Can Yücel