2 Aralık 2015 Çarşamba
Sen beni sırtımdan vurdun bana ölmeden ölümü tattırdın fakat bir gün yüzüne bakılmayacak bir duruma da gelsen elini uzat bana gözlerime bir defa daha bak baktığında ve yaklaştığında kokun bana nefes olurdu bilirsin biraz daha yaklaş biraz daha yaklaş nefessiz kaldım kokunu getir susuz kaldım terli avuç içini sür yüzüme solgun yorgun gözlerini son defa ayırma benden ben bu an için yaşıyorum hala hayalimde sen hep sen gözlerini bir kere daha görsem ellerini bir kere daha tutsam tekrar yaşadığımın farkına varacağım ve beni bir kere daha öldür orada bir daha da sakın yaşatma.. M.A
28 Kasım 2015 Cumartesi
27 Kasım 2015 Cuma
Ne tuhaftır şu insanlar
kimi zincirler içinde hür
Kimi esir olmaktan bahtiyar
Kimi de benim gibi bin bir şeyi düşünür
Ne tuhaftır şu insanlar
Kimini yel alır, su götürür
Kiminin çilesi sürer mezara kadar
Kimi de gününü gün etmeyi düşünür
- II -
İnsan insanın kadrini bilmezmiş meğer
Anlaşılamadı gitti mısralarım
Çünkü; insanlar benim halime güler
Bense onlar için ağlarım
İnsan insanın kadrini bilmezmiş meğer
Birimiz gülsek, ağlıyor onumuz
Bizden kara değilmi geceler
Bari karanlık olmasaydı sonumuz
- III -
Nice insanlar gördüm ki ben
Dudaklarında en ateşli türküler
Barış içinde yaşamayı bilmeden
Bir savaş meydanında öldüler
Nice insanlar gördüm ki ben
Dudaklarında en bayağı şarkılar
Ve gözlerinde ihtiras ışığı eksilmeden
Birer ilah gibi yaşadılar
- IV -
Yarabbi, adaletin bu mu
Kuş uçar, yılan sürünür
Düşünmek istemem fani olduğumu
Verdiğin nimetlere şükür
Yarabbi, adaletin bu mu
Yaşayan yaşar, ölen toprağa gömülür
Ve hayat sadece bir arzu mu
Bizi korkutan ölüm müdür?
- V -
Söyleyin ey çizgiden hayaletler
Artık ihtiyar olduğumuz gerçek mi?
Kaybolan o gamsız saatler
Hiç geri gelmeyecek mi?
Söyleyin ey çizgiden hayaletler
İn misiniz, cin misiniz
Ya siz, ey eşsiz faziletler
Fazilet olduğunuza emin misiniz?
Ümit Yaşar Oğuzcan
kimi zincirler içinde hür
Kimi esir olmaktan bahtiyar
Kimi de benim gibi bin bir şeyi düşünür
Ne tuhaftır şu insanlar
Kimini yel alır, su götürür
Kiminin çilesi sürer mezara kadar
Kimi de gününü gün etmeyi düşünür
- II -
İnsan insanın kadrini bilmezmiş meğer
Anlaşılamadı gitti mısralarım
Çünkü; insanlar benim halime güler
Bense onlar için ağlarım
İnsan insanın kadrini bilmezmiş meğer
Birimiz gülsek, ağlıyor onumuz
Bizden kara değilmi geceler
Bari karanlık olmasaydı sonumuz
- III -
Nice insanlar gördüm ki ben
Dudaklarında en ateşli türküler
Barış içinde yaşamayı bilmeden
Bir savaş meydanında öldüler
Nice insanlar gördüm ki ben
Dudaklarında en bayağı şarkılar
Ve gözlerinde ihtiras ışığı eksilmeden
Birer ilah gibi yaşadılar
- IV -
Yarabbi, adaletin bu mu
Kuş uçar, yılan sürünür
Düşünmek istemem fani olduğumu
Verdiğin nimetlere şükür
Yarabbi, adaletin bu mu
Yaşayan yaşar, ölen toprağa gömülür
Ve hayat sadece bir arzu mu
Bizi korkutan ölüm müdür?
- V -
Söyleyin ey çizgiden hayaletler
Artık ihtiyar olduğumuz gerçek mi?
Kaybolan o gamsız saatler
Hiç geri gelmeyecek mi?
Söyleyin ey çizgiden hayaletler
İn misiniz, cin misiniz
Ya siz, ey eşsiz faziletler
Fazilet olduğunuza emin misiniz?
Ümit Yaşar Oğuzcan
15 Kasım 2015 Pazar
Bir beyaz gemiydi ayıran onları
Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda
Şimdi unuttum yüzünü kadının
Adamın gözleri aklımda
Kana bulanmış bıçaklar gibi
Uzun kirpikleri ıslaktı
Adam dertli, adam darmadağın
Dokunsalar ağlayacaktı
Adam bitkindi, adam seviyordu
Kalan kederdi, giden gemiyse
Taş olduğu içindir dedim
Rıhtım taşları erimediyse
Derken bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
Korkunç yalnızlığıyla başbaşa
Rıhtımda bir adam kaldı
Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda
Şimdi unuttum yüzünü kadının
Adamın gözleri aklımda
Kana bulanmış bıçaklar gibi
Uzun kirpikleri ıslaktı
Adam dertli, adam darmadağın
Dokunsalar ağlayacaktı
Adam bitkindi, adam seviyordu
Kalan kederdi, giden gemiyse
Taş olduğu içindir dedim
Rıhtım taşları erimediyse
Derken bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
Korkunç yalnızlığıyla başbaşa
Rıhtımda bir adam kaldı
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bitmişse
Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz şafaklar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
Sesler kesilmişse
Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan
Ve çiçekler
Bükmüşse boyunlarını dalgın dalgın
Bil ki ölüm saati gelmiştir
Senden uzak, kendimden uzak
Tüm umutlardan ve her şeyden uzak
Ben ölmüşümdür uzaklarda bir yerde
Gövdesini kurtların oyduğu
Bir ağaç gibi devrilmişimdir
O anı sen bileceksin herkesten önce
Herkesten iyi sen anlıyacaksın
Çâresizliğini, yıkılmışlığını
Sevdiğin adamın
Ve seni nasıl sevdiğini
Duyacaksın derinden derine
Belli belirsiz
Bir gölge düşecek gözlerine
Fakat ağlamıyacaksın, ağlamıyacaksın
Sen tek gelinim, sen tek kadınım
Sen güzelim, nazlım, bebeğim
Kadersizim sen
Gülerken ağlayanım, ağlarken gülenim
Varlığım, nedenim, alınyazım benim
Elbette ağlamıyacaksın
Çünkü sonsuzluklar
Sonsuz sevenler içindir
Çünkü ölüm
Sevmeyi ve ölmeyi bilenler içindir.
Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz şafaklar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
Sesler kesilmişse
Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan
Ve çiçekler
Bükmüşse boyunlarını dalgın dalgın
Bil ki ölüm saati gelmiştir
Senden uzak, kendimden uzak
Tüm umutlardan ve her şeyden uzak
Ben ölmüşümdür uzaklarda bir yerde
Gövdesini kurtların oyduğu
Bir ağaç gibi devrilmişimdir
O anı sen bileceksin herkesten önce
Herkesten iyi sen anlıyacaksın
Çâresizliğini, yıkılmışlığını
Sevdiğin adamın
Ve seni nasıl sevdiğini
Duyacaksın derinden derine
Belli belirsiz
Bir gölge düşecek gözlerine
Fakat ağlamıyacaksın, ağlamıyacaksın
Sen tek gelinim, sen tek kadınım
Sen güzelim, nazlım, bebeğim
Kadersizim sen
Gülerken ağlayanım, ağlarken gülenim
Varlığım, nedenim, alınyazım benim
Elbette ağlamıyacaksın
Çünkü sonsuzluklar
Sonsuz sevenler içindir
Çünkü ölüm
Sevmeyi ve ölmeyi bilenler içindir.
Ümit Yaşar Oğuzcan
29 Ekim 2015 Perşembe
Ormanlar,denizler eskisi gibi çağırmıyor
Bahçeler dağılmış, kokusu yok çiçeklerin
Kalan, bir ürpertiyle geçmiş günlerden
İçimde o tarifsiz bezginliği geleceklerin
Tenime bir iğne batmışçasına çoğu geceler
Sıçrarım uykumun bir yerinde, apansız
Aklımdan ayrılık üstüne şarkılar geçer
Yastığım sırılsıklam ve ben yapayalnız
Ne vardı onda,bilmem beni bağlayan
Kapanın ne olur, bir daha açılmayın
Ey gözlerim aşksızlığıma ağlayan
Bitsin artık bu günler, bu sefil geceler
Al,uyut beni göğsünde ey anne toprak
En korkuncu ölümlerin aşksız yaşamak.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bahçeler dağılmış, kokusu yok çiçeklerin
Kalan, bir ürpertiyle geçmiş günlerden
İçimde o tarifsiz bezginliği geleceklerin
Tenime bir iğne batmışçasına çoğu geceler
Sıçrarım uykumun bir yerinde, apansız
Aklımdan ayrılık üstüne şarkılar geçer
Yastığım sırılsıklam ve ben yapayalnız
Ne vardı onda,bilmem beni bağlayan
Kapanın ne olur, bir daha açılmayın
Ey gözlerim aşksızlığıma ağlayan
Bitsin artık bu günler, bu sefil geceler
Al,uyut beni göğsünde ey anne toprak
En korkuncu ölümlerin aşksız yaşamak.
Ümit Yaşar Oğuzcan
28 Ekim 2015 Çarşamba
Bildiğim tüm acılar üç harfli
Aşk .Sen hatta acı"nın ta kendisi,üç harfli
Koynuma sokulan karabasan sebepleri üç harfli
Şimdi ölüm"e söylermisin sevgili
Kaldırsın üstündeki aitlik ekini
Ortaya iki sesli
Ama ardından feryat konvoyu oluşturacak bir kelime çıksın
örneğin "ölü" gibi
Düş"de üç harfli
Tıpkı Yok"luğun gibi
Ben"de üç harfliyim
Tıpkı Boş"luğun gibi.. M.A
23 Ekim 2015 Cuma
Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenmeyen birer şahindirler
ne bir adresleri vardır onların yeryüzünde
ne de aşktan başka bir sığınakları
ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
ölümle alay ederler sanki
Neydi onları oradan oraya
Savurup duran şey
nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu
onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde
her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar
sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi
ne altın arayıcısıdırlar
ne de aylak bir gezgin
vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler
ki onlar hep yalnızdır ve nasılsa
bulurlar heder olmanın bir yolunu
onlar ki dünyada
kahraman olmaya mahkûmdurlar
sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anılar
nasıl yazılmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna
bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan
yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan
o serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri
parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)
fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları
Ahmet Telli
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenmeyen birer şahindirler
ne bir adresleri vardır onların yeryüzünde
ne de aşktan başka bir sığınakları
ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
ölümle alay ederler sanki
Neydi onları oradan oraya
Savurup duran şey
nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu
onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde
her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar
sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi
ne altın arayıcısıdırlar
ne de aylak bir gezgin
vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler
ki onlar hep yalnızdır ve nasılsa
bulurlar heder olmanın bir yolunu
onlar ki dünyada
kahraman olmaya mahkûmdurlar
sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anılar
nasıl yazılmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna
bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan
yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan
o serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri
parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)
fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları
Ahmet Telli
18 Ekim 2015 Pazar
Tanrının bıraktığı yerden biz başlayalım
Üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben
Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde
Yaklaş bana
Seninle kardeş değiliz
Hüzünle karışık sevinçlerinden kurtul artık
Arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev
Biliyorsun
Önce Tanrı insanı yarattı
Sonra insan sevgiyi
Ne yapsak boş
Ne kadar çabalasak faydasız
Geriye dönemeyiz
Olanlar oldun iş işten geçti
Çamurumuza sevgi karışmış bi kere
Kim bu şarkıları söyleyen
Karcığar faslından düm tek üzere
Aklım bir yere erişti durdu
Susun
Şimdi üçgenlerle oynuyorum
Kaldırın bu daireleri
Bir model kız geldi soyundu karşımda
Saçlarından üç fırça yaptım
Üç tüp boyam vardı
Veronez yeşili zümrüt yeşili krom yeşili
Hepsini kattım birbirine
Senin yeşilini buldum
Senin yeşilinde orkestralar Debussy'den çalıyordu
Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı
Bu deli eden uğultu nerden geliyor
Kim kırdı bu aynaları
Toplayın yüzümüzü görelim
Çirkin değiliz artık
Bir kapı açıldı önümüzde ölümsüzlüğe
Güzeliz
Sabahlar bizimle dolu
Işık diyordun al işte
Kör kuyular kadar ışıdı yeryüzü
Renk diyordun al işte bak
Çarşılar dolusu kırmızı
Süt beyazından geceler
Sarı güneşler ortasında turuncu bir gün
Yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler
Kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun
Yalan bunca faziletler yalan
Bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor
Aldırma diyorum sana
Dünya ikimiz için yaratıldı
Üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne
Verdiğin her kederin yüreğimde yeri var
Hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır
Hangi aynaya baktıysam seni gördüm
Gel desen gelemem
Git desen gidemem
Öl desen kanım akmaz
Anladım artık seni sevmek yüce bir şey
Anladım seni sevmek Tanrı'ya yaklaşmak gibi
İnsanlar içinde bir sana inandım
Bir seni sevdim kendimden başka
Uykularımın bölündüğü saatlerde
Sendin düşündüğüm soluk soluk
Sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda
Gözümü yumsam seni görüyordum
Oynak türkülere benziyen yürüyüşünle
Sen çıkıyordun karşıma
Karanlığımda
İki yıldızdı ellerin görülmedik
Karanlığımda
Bir orman yangınıydı dudakların
İstesen hayat verirdim bu karanlıklara
İstesen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım
Denizlerden göllerden nehirlerden
Sana görmediğin renkler yaratırdım
Zamanın ötesinde
Yeni bir dünya kurardım sana
İnsansız Tanrısız kedersiz
Severdin
Dağ rüzgarlarının serinliğince
Yaşardın
Bu sefil dünyamızdan uzak
Bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim
Yumruk kadar yüreğimde sen varsın
Kutsal kederler içinde seninleyim artık
Sarı badanalı evlerde başbaşayız
Bütün duvarlara gölgen vurmuş
Kokun sinmiş bütün perdelere
Kapılarda parmakların beyaz beyaz
Sokaklarda ayaklarının izi
Ben bu sokaklarda ölsem
Kaldırımlar çekmez ağırlığımı
Söylesem aşkımı asırlar boyunca
Bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni
Desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi
Beşincisi sensin
Desem ki iki kişi kaldık dünyada
İkincisi sensin
Desem ki birisi var yeri göğü var eden
O da sen olurdun
Sana tapmak için
Kilden bir heykel yapardım güzelliğince
Bilsem ki sen Tanrı'dan iyisin
Bilsem ki Tanrı senden güzel değil
Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu
Nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
Nasıl nasıl bakıyor bana
Böyle merhametten uzak
Git diyorsun
Nereye gideyim
Ümitlerim ne olacak
Bunca şiirleri kim söyleyecek sana
Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini
Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara
Sevmesem seni bir daha
Paramparça etsem yüreğimi cam gibi
Sonra yaksam
Savursam küllerini karlı dağlardan açık denizlerden
Yine seni severdim toz toz
Yine sana tapardım küllerin ağırlığınca
Bu oksijen gazı olmasa da olurdu
Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya
Seni bu kadar sevemezdim
İkimizin ortasında o duruyor
Sağımızda birinci keman
Solumuzda ikinci keman
Karşımızda üçüncü keman
Sonra orglar flütler kontrbaslar
Sustur şu orkestrayı Beeşoven
Şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı
Bunca yalnızlıklar bunca yoksulluklar benim işim değil
Bu çirkinliği ben yaratmadım
Ne de bu kahpe güzellikleri
Bende sevmediğin ne varsa senden türedi
Şu karanlık bakışlar
Şu ellerin pisliği
Şu dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler
Besbelli senin eserin
Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana
Ne öğrendimse senden öğrendim
Seni sevdikten sonra başladım yaşamağa
Seni Tanrı yarattıysa beni kim yarattı
Bu azabı kim verdi bana
Çıngıraklı yılanların zehrini içtim
Balinaların kusmuklarını
Kükürt kokulu imkansızlıklar içindeyim
Oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında
Görsen şaşardın
Öyle aydınlıktım
Öyle iyiydim
Kobalt mavileriylr doluydu yüreğim
Kurşun beyazlarıyla
Severdin beni
Midye kabuklarının yeşilliğince
Sonunda dediğim çıktı işte
Samanyolundan bir yıldız düştü dünyaya
Sinekler gibi eziliverdi insanlar
Her şey bir anda olup bitti
Yapayalnız kaldık
Ne radyo-aktivite ne mantar şeklinde bulutlar
Ne yaşamak sevinci ne ölüm korkusu
Sonunda üç kişi kaldık dünyada
Sen
Ben
Bir de Jiro'nun Lesko'su
Yine bana bakarken yüzün kızarıyor
Toplum kurallarından kurtulamadın daha
Bütün çayırlar bomboş
Görmüyor musun
Al başını dağlara çık
Avaz avaz şarkı söyle sokaklarda
Bir kibrit çak
Bütün evler yansın
Yüzbin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan
Sonra kaldır kendini denize at
Biraz serinle
Sevebildiğim kadar insanım ben
On gram arsenik yeter canıma
Beni düşünme
Uzan Mistral rüzgarlarının üzerine
Nünbüs bulutlar geliyor kaç
Uykumuz bölündü çırılçıplağız
Kum fırtınaları başladı
Çin seddinin ötesinde
Gölgemizi bir Asya şehrinde unuttuk
Taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız
Haydi git
Yok olduk iki olduğumuz yerde
Haydi git
Bir kalırsak yine var olacağız
Ümit Yaşar Oğuzcan
Üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben
Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde
Yaklaş bana
Seninle kardeş değiliz
Hüzünle karışık sevinçlerinden kurtul artık
Arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev
Biliyorsun
Önce Tanrı insanı yarattı
Sonra insan sevgiyi
Ne yapsak boş
Ne kadar çabalasak faydasız
Geriye dönemeyiz
Olanlar oldun iş işten geçti
Çamurumuza sevgi karışmış bi kere
Kim bu şarkıları söyleyen
Karcığar faslından düm tek üzere
Aklım bir yere erişti durdu
Susun
Şimdi üçgenlerle oynuyorum
Kaldırın bu daireleri
Bir model kız geldi soyundu karşımda
Saçlarından üç fırça yaptım
Üç tüp boyam vardı
Veronez yeşili zümrüt yeşili krom yeşili
Hepsini kattım birbirine
Senin yeşilini buldum
Senin yeşilinde orkestralar Debussy'den çalıyordu
Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı
Bu deli eden uğultu nerden geliyor
Kim kırdı bu aynaları
Toplayın yüzümüzü görelim
Çirkin değiliz artık
Bir kapı açıldı önümüzde ölümsüzlüğe
Güzeliz
Sabahlar bizimle dolu
Işık diyordun al işte
Kör kuyular kadar ışıdı yeryüzü
Renk diyordun al işte bak
Çarşılar dolusu kırmızı
Süt beyazından geceler
Sarı güneşler ortasında turuncu bir gün
Yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler
Kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun
Yalan bunca faziletler yalan
Bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor
Aldırma diyorum sana
Dünya ikimiz için yaratıldı
Üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne
Verdiğin her kederin yüreğimde yeri var
Hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır
Hangi aynaya baktıysam seni gördüm
Gel desen gelemem
Git desen gidemem
Öl desen kanım akmaz
Anladım artık seni sevmek yüce bir şey
Anladım seni sevmek Tanrı'ya yaklaşmak gibi
İnsanlar içinde bir sana inandım
Bir seni sevdim kendimden başka
Uykularımın bölündüğü saatlerde
Sendin düşündüğüm soluk soluk
Sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda
Gözümü yumsam seni görüyordum
Oynak türkülere benziyen yürüyüşünle
Sen çıkıyordun karşıma
Karanlığımda
İki yıldızdı ellerin görülmedik
Karanlığımda
Bir orman yangınıydı dudakların
İstesen hayat verirdim bu karanlıklara
İstesen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım
Denizlerden göllerden nehirlerden
Sana görmediğin renkler yaratırdım
Zamanın ötesinde
Yeni bir dünya kurardım sana
İnsansız Tanrısız kedersiz
Severdin
Dağ rüzgarlarının serinliğince
Yaşardın
Bu sefil dünyamızdan uzak
Bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim
Yumruk kadar yüreğimde sen varsın
Kutsal kederler içinde seninleyim artık
Sarı badanalı evlerde başbaşayız
Bütün duvarlara gölgen vurmuş
Kokun sinmiş bütün perdelere
Kapılarda parmakların beyaz beyaz
Sokaklarda ayaklarının izi
Ben bu sokaklarda ölsem
Kaldırımlar çekmez ağırlığımı
Söylesem aşkımı asırlar boyunca
Bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni
Desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi
Beşincisi sensin
Desem ki iki kişi kaldık dünyada
İkincisi sensin
Desem ki birisi var yeri göğü var eden
O da sen olurdun
Sana tapmak için
Kilden bir heykel yapardım güzelliğince
Bilsem ki sen Tanrı'dan iyisin
Bilsem ki Tanrı senden güzel değil
Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu
Nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
Nasıl nasıl bakıyor bana
Böyle merhametten uzak
Git diyorsun
Nereye gideyim
Ümitlerim ne olacak
Bunca şiirleri kim söyleyecek sana
Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini
Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara
Sevmesem seni bir daha
Paramparça etsem yüreğimi cam gibi
Sonra yaksam
Savursam küllerini karlı dağlardan açık denizlerden
Yine seni severdim toz toz
Yine sana tapardım küllerin ağırlığınca
Bu oksijen gazı olmasa da olurdu
Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya
Seni bu kadar sevemezdim
İkimizin ortasında o duruyor
Sağımızda birinci keman
Solumuzda ikinci keman
Karşımızda üçüncü keman
Sonra orglar flütler kontrbaslar
Sustur şu orkestrayı Beeşoven
Şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı
Bunca yalnızlıklar bunca yoksulluklar benim işim değil
Bu çirkinliği ben yaratmadım
Ne de bu kahpe güzellikleri
Bende sevmediğin ne varsa senden türedi
Şu karanlık bakışlar
Şu ellerin pisliği
Şu dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler
Besbelli senin eserin
Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana
Ne öğrendimse senden öğrendim
Seni sevdikten sonra başladım yaşamağa
Seni Tanrı yarattıysa beni kim yarattı
Bu azabı kim verdi bana
Çıngıraklı yılanların zehrini içtim
Balinaların kusmuklarını
Kükürt kokulu imkansızlıklar içindeyim
Oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında
Görsen şaşardın
Öyle aydınlıktım
Öyle iyiydim
Kobalt mavileriylr doluydu yüreğim
Kurşun beyazlarıyla
Severdin beni
Midye kabuklarının yeşilliğince
Sonunda dediğim çıktı işte
Samanyolundan bir yıldız düştü dünyaya
Sinekler gibi eziliverdi insanlar
Her şey bir anda olup bitti
Yapayalnız kaldık
Ne radyo-aktivite ne mantar şeklinde bulutlar
Ne yaşamak sevinci ne ölüm korkusu
Sonunda üç kişi kaldık dünyada
Sen
Ben
Bir de Jiro'nun Lesko'su
Yine bana bakarken yüzün kızarıyor
Toplum kurallarından kurtulamadın daha
Bütün çayırlar bomboş
Görmüyor musun
Al başını dağlara çık
Avaz avaz şarkı söyle sokaklarda
Bir kibrit çak
Bütün evler yansın
Yüzbin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan
Sonra kaldır kendini denize at
Biraz serinle
Sevebildiğim kadar insanım ben
On gram arsenik yeter canıma
Beni düşünme
Uzan Mistral rüzgarlarının üzerine
Nünbüs bulutlar geliyor kaç
Uykumuz bölündü çırılçıplağız
Kum fırtınaları başladı
Çin seddinin ötesinde
Gölgemizi bir Asya şehrinde unuttuk
Taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız
Haydi git
Yok olduk iki olduğumuz yerde
Haydi git
Bir kalırsak yine var olacağız
Ümit Yaşar Oğuzcan
15 Ekim 2015 Perşembe
Ne kadar değişmişsin görmeyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli
Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karardı gözlerin
Bir zamanlar gözyaşını sevmezdin
Şimdi nerden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze, ıpılık kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz.
Victor Hugo
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli
Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karardı gözlerin
Bir zamanlar gözyaşını sevmezdin
Şimdi nerden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze, ıpılık kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz.
Victor Hugo
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Victor Hugo
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
Pablo Neruda
Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
Pablo Neruda
Bunca gün, ah, bunca gün
görmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın,
nasıl öderim, neyle öderim?
Uyandı kana susamış
ilkbaharı koruların,
çıkıyor tilkiler inlerinden
çiylerini içiyor yılanlar,
ve ben gidiyorum seninle yapraklarda
çamlar ve sessizlik arasında,
sorarak kendime nasıl, ne zaman
ödeyeceğim diye şu bahtımı
Bütün gördüklerim içinde
yalnız sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum uykudaki görüntünden
Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak, severek seni,
aşk tabiatımdır benim
Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.
Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.
Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz.
görmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın,
nasıl öderim, neyle öderim?
Uyandı kana susamış
ilkbaharı koruların,
çıkıyor tilkiler inlerinden
çiylerini içiyor yılanlar,
ve ben gidiyorum seninle yapraklarda
çamlar ve sessizlik arasında,
sorarak kendime nasıl, ne zaman
ödeyeceğim diye şu bahtımı
Bütün gördüklerim içinde
yalnız sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum uykudaki görüntünden
Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak, severek seni,
aşk tabiatımdır benim
Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.
Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.
Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz.
Pablo Neruda
13 Ekim 2015 Salı
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim herşeye rağmen
Aşkımız ayrılıklarla başladı
Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
Ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
Sonra bir çaresizlikti zifir
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik
Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
Öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
Öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
Tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
Alevden bir tasta eridi günler
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk
Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
Uyuduk bir daha uyanamadık
Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanlıkları
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni
Benim de bir insan tarafım vardı
Bakma böyle kötü olduğuma
Benim de dileklerim vardı
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümden
Büyük dertler için benim ellerim
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Bütün kötü yerlerde ben korkarım
Biliyorum
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
Fabrika bacalarında bir kara dumanım
Zehirim akrep kuyruklarında
Kötüyüm sevemediğin kadar
Öyle fenayım
Kapanmış bıçak yaralarında
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni
Unut artık
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi
Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan
Tosca'dan bir arya hatırlıyorum şimdi
Sus biraz
Ensemde bir akrep yürüyor
Bırak yürüsün
Sabaha asacaklar beni
Dokunma
Yedi canım vardı, ikisi gitsin
Bunca ölümler az gelir bana
Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Failatun vezniyle seni çağırıyorum
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni
Deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm
Al şu serçe parmağım sende kalsın
Ben kötüyüm
Allahsızım
Korkunç çirkinim
Ben seksensekizinci tul dairesiyim
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim
Al
Ben lanetlendim
Chopin'in cenaze marşı çalınıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum
Kuşkonmaz dallarına astım kendimi
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir tanrı getirdim
Gel bak
Bir tanrı yarattım senden
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim herşeye rağmen
Aşkımız ayrılıklarla başladı
Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
Ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
Sonra bir çaresizlikti zifir
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik
Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
Öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
Öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
Tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
Alevden bir tasta eridi günler
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk
Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
Uyuduk bir daha uyanamadık
Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanlıkları
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni
Benim de bir insan tarafım vardı
Bakma böyle kötü olduğuma
Benim de dileklerim vardı
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümden
Büyük dertler için benim ellerim
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Bütün kötü yerlerde ben korkarım
Biliyorum
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
Fabrika bacalarında bir kara dumanım
Zehirim akrep kuyruklarında
Kötüyüm sevemediğin kadar
Öyle fenayım
Kapanmış bıçak yaralarında
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni
Unut artık
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi
Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan
Tosca'dan bir arya hatırlıyorum şimdi
Sus biraz
Ensemde bir akrep yürüyor
Bırak yürüsün
Sabaha asacaklar beni
Dokunma
Yedi canım vardı, ikisi gitsin
Bunca ölümler az gelir bana
Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Failatun vezniyle seni çağırıyorum
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni
Deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm
Al şu serçe parmağım sende kalsın
Ben kötüyüm
Allahsızım
Korkunç çirkinim
Ben seksensekizinci tul dairesiyim
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim
Al
Ben lanetlendim
Chopin'in cenaze marşı çalınıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum
Kuşkonmaz dallarına astım kendimi
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir tanrı getirdim
Gel bak
Bir tanrı yarattım senden
Ümit Yaşar Oğuzcan
O durmadan kaçıyor;
sen ardından gitmiyorsan;
o günün her saatinde saklanıyor,
sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
boşuna aldatma kendini,
onu sevmiyorsun demektir.
Elindeki içki kadehinde,
dudağındaki sigarada ,
okuduğun kitapta,
mırıldandığın şarkıda,
söylediğin şiirde,
gördüğün rüyada
ve yaşaman için
ciğerlerine doldurduğun havada
o yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
onu sevmiyorsun demektir.
Renkler onunla değerlenmiyorsa,
örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının,
mavi maviliğinin farkında değilse,
beyaz yalnız o giydiği zaman
güzelliğini haykırmıyorsa,
sabahları onu görünceye kadar
güneş doğmuyorsa
ve onsuz gökyüzü geceleri
aya, yıldızlara
hasret değilse
onu sevmiyorsun demektir.
Sokakta gördüğün her yüzde
ondan birşeyler aramıyorsan,
güzel bir manzara,
hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
uykudan uyandığın zaman
yaşamakta olduğundan önce
onu hatırlamıyorsan,
omuzlarına dökülmüş saçları,
bir sis perdesinin ardında
her zaman gülen,
ışık saçan gözleri
aklına gelmiyorsa,
durup durup avuçlarının
sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.
Dünyada yaşıyan öteki insanların
senin için hala bir değeri varsa,
ona karşı tutumunu
toplumun köhne ve manasız
kurallarına göre ayarlıyorsan
ve açık açık
sanki var olduğunu haykırırcasına
sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.
Yok o senin için
herşeyden değerliyse,
gözünü yumduğun anda
onu görebiliyorsan,
o bütün şarkılarda,
bütün şiirlerde,
bütün resimlerde ise,
ona muhtaç olduğunu
söylemekten utanmıyorsan,
senin içten ve büyük sevgine
karşılık vermiyeceğinden
korkmuyorsan,
bütün bencil duygularından
sıyrılabilmişsen
onun için herşeyi,
ama herşeyi yapacak gücü
kendinde buluyorsan,
her hali sana
ayrı ayrı güzel geliyorsa,
karşısında kendini
bir çocuk gibi hissediyorsan,
istediği anda onun için
ölebileceksen,
onun için yaşıyorsan
ve yine onun için
bildiğin bilmediğin
bütün düşmanlıklara
karşı koyabileceksen,
o her geçen dakika
sende biraz daha büyüyorsa
ve kendi kendine bile
çok sevdiğini bütün
samimiyetinle,
inanmışlığınla
itiraf edebiliyorsan,
bir gün o seni hiç,
ama hiç sevmediğini söylese bile,
senin sevginde azalma olmayacaksa
ve ölünceye kadar onu aşkların
en ölümsüzü ile sevebileceksen;
işte o zaman
onu seviyorsun demektir.
O sana sevmeyi,
gerçek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.
O, hiç sen olmasan bile,
seni bir parça sevmese bile...
sen ardından gitmiyorsan;
o günün her saatinde saklanıyor,
sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
boşuna aldatma kendini,
onu sevmiyorsun demektir.
Elindeki içki kadehinde,
dudağındaki sigarada ,
okuduğun kitapta,
mırıldandığın şarkıda,
söylediğin şiirde,
gördüğün rüyada
ve yaşaman için
ciğerlerine doldurduğun havada
o yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
onu sevmiyorsun demektir.
Renkler onunla değerlenmiyorsa,
örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının,
mavi maviliğinin farkında değilse,
beyaz yalnız o giydiği zaman
güzelliğini haykırmıyorsa,
sabahları onu görünceye kadar
güneş doğmuyorsa
ve onsuz gökyüzü geceleri
aya, yıldızlara
hasret değilse
onu sevmiyorsun demektir.
Sokakta gördüğün her yüzde
ondan birşeyler aramıyorsan,
güzel bir manzara,
hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
uykudan uyandığın zaman
yaşamakta olduğundan önce
onu hatırlamıyorsan,
omuzlarına dökülmüş saçları,
bir sis perdesinin ardında
her zaman gülen,
ışık saçan gözleri
aklına gelmiyorsa,
durup durup avuçlarının
sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.
Dünyada yaşıyan öteki insanların
senin için hala bir değeri varsa,
ona karşı tutumunu
toplumun köhne ve manasız
kurallarına göre ayarlıyorsan
ve açık açık
sanki var olduğunu haykırırcasına
sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.
Yok o senin için
herşeyden değerliyse,
gözünü yumduğun anda
onu görebiliyorsan,
o bütün şarkılarda,
bütün şiirlerde,
bütün resimlerde ise,
ona muhtaç olduğunu
söylemekten utanmıyorsan,
senin içten ve büyük sevgine
karşılık vermiyeceğinden
korkmuyorsan,
bütün bencil duygularından
sıyrılabilmişsen
onun için herşeyi,
ama herşeyi yapacak gücü
kendinde buluyorsan,
her hali sana
ayrı ayrı güzel geliyorsa,
karşısında kendini
bir çocuk gibi hissediyorsan,
istediği anda onun için
ölebileceksen,
onun için yaşıyorsan
ve yine onun için
bildiğin bilmediğin
bütün düşmanlıklara
karşı koyabileceksen,
o her geçen dakika
sende biraz daha büyüyorsa
ve kendi kendine bile
çok sevdiğini bütün
samimiyetinle,
inanmışlığınla
itiraf edebiliyorsan,
bir gün o seni hiç,
ama hiç sevmediğini söylese bile,
senin sevginde azalma olmayacaksa
ve ölünceye kadar onu aşkların
en ölümsüzü ile sevebileceksen;
işte o zaman
onu seviyorsun demektir.
O sana sevmeyi,
gerçek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.
O, hiç sen olmasan bile,
seni bir parça sevmese bile...
Ümit Yaşar Oğuzcan
9 Ekim 2015 Cuma
30 Eylül 2015 Çarşamba
Mutluluk denen ülkede kayıp şehirlerdik biz,
Ayakta dimdik durabilen
Ama hep başkalarına doğru eğilmek isteyen..
Onca anlamsızlığın içinde anlaşılamayan bir
anlamdık biz,
Anlaşılmadan anlamsız olan.
Çevremizdeki onca insana rağmen,
Kalabalık içinde yalnız yaşayandık biz,
Herşeyi yine kendiyle paylaşan..
Herşeyin iyi yanından bakandık biz,
Ölümü ölümsüzlük sayan.
Kimseye anlatamadığımız için susanlardık biz,
Anlatsak da anlaşılamayan.
Ve biz,
Kaybolmuş dünlerin meşhul yarınlarıydık.
Körebe oynar gibi yaşadık hayatı,
Gözleri kapalı..M.A
Ayakta dimdik durabilen
Ama hep başkalarına doğru eğilmek isteyen..
Onca anlamsızlığın içinde anlaşılamayan bir
anlamdık biz,
Anlaşılmadan anlamsız olan.
Çevremizdeki onca insana rağmen,
Kalabalık içinde yalnız yaşayandık biz,
Herşeyi yine kendiyle paylaşan..
Herşeyin iyi yanından bakandık biz,
Ölümü ölümsüzlük sayan.
Kimseye anlatamadığımız için susanlardık biz,
Anlatsak da anlaşılamayan.
Ve biz,
Kaybolmuş dünlerin meşhul yarınlarıydık.
Körebe oynar gibi yaşadık hayatı,
Gözleri kapalı..M.A
En güzel gülüşünle karşıla beni
İşte geldim yanına yorgun ve yitik
Yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum
İçimde tarifsiz bir gariplik
Anlamaya çalış bir şey sormadan
Yaklaş yanıma, gözlerime bak
Dağıt saçlarını çocuklar gibi
Sonra başını omuzlarıma bırak
Dertliyim, kahırlıyım, efkarlıyım
Ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana
Birlikte ömür boyu yaşayacağımız
Perişan gecelerle, günlerle geldim sana
Paramparça hayallerim, umutlarım
Ne kalmışsa içimde kırık dökük
Al, yeniden yarat beni, ayıkla arıt
Baksana, bütün ışıklarım sönük
Pelte pelte karanlığım koyu, zifir
Göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim
Dinle, sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu
Dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim
Oysa ki sen aradığım, bulduğumsun benim
Oysa ki bu en güzeli kavuşmaların
Bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma
En mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın
Yeter ki mahşere dek beni özle beni sev
Zamanların en ölümsüzünde yaşat beni
İşte geldim yanına alev, alev dopdolu
Al dilediğin gibi yeniden yarat beni
İşte geldim yanına yorgun ve yitik
Yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum
İçimde tarifsiz bir gariplik
Anlamaya çalış bir şey sormadan
Yaklaş yanıma, gözlerime bak
Dağıt saçlarını çocuklar gibi
Sonra başını omuzlarıma bırak
Dertliyim, kahırlıyım, efkarlıyım
Ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana
Birlikte ömür boyu yaşayacağımız
Perişan gecelerle, günlerle geldim sana
Paramparça hayallerim, umutlarım
Ne kalmışsa içimde kırık dökük
Al, yeniden yarat beni, ayıkla arıt
Baksana, bütün ışıklarım sönük
Pelte pelte karanlığım koyu, zifir
Göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim
Dinle, sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu
Dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim
Oysa ki sen aradığım, bulduğumsun benim
Oysa ki bu en güzeli kavuşmaların
Bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma
En mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın
Yeter ki mahşere dek beni özle beni sev
Zamanların en ölümsüzünde yaşat beni
İşte geldim yanına alev, alev dopdolu
Al dilediğin gibi yeniden yarat beni
Ümit Yaşar Oğuzcan
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim herşeye rağmen
Aşkımız ayrılıklarla başladı
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim herşeye rağmen
Aşkımız ayrılıklarla başladı
Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
Ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
Sonra bir çaresizlikti zifir
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
Ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
Sonra bir çaresizlikti zifir
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik
Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
Öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
Öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
Tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
Alevden bir tasta eridi günler
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk
Öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
Öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
Tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
Alevden bir tasta eridi günler
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk
Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
Uyuduk bir daha uyanamadık
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
Uyuduk bir daha uyanamadık
Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanlıkları
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanlıkları
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni
Benim de bir insan tarafım vardı
Bakma böyle kötü olduğuma
Benim de dileklerim vardı
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
Büyük dertler için benim ellerim
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Bakma böyle kötü olduğuma
Benim de dileklerim vardı
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
Büyük dertler için benim ellerim
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Bütün kötü yerlerde ben korkarım
Biliyorum
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
Fabrika bacalarında bir kara dumanım
Zehirim akrep kuyruklarında
Kötüyüm sevemediğin kadar
Öyle fenayım
Kapanmış bıçak yaralarında
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni
Unut artık
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi
Biliyorum
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
Fabrika bacalarında bir kara dumanım
Zehirim akrep kuyruklarında
Kötüyüm sevemediğin kadar
Öyle fenayım
Kapanmış bıçak yaralarında
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni
Unut artık
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi
Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan
Tosca'dan bir arya hatırlıyorum şimdi
Sus biraz
Ensemde bir akrep yürüyor
Bırak yürüsün
Sabaha asacaklar beni
Dokunma
Yedi canım vardı, ikisi gitsin
Bunca ölümler az gelir bana
Sus biraz
Ensemde bir akrep yürüyor
Bırak yürüsün
Sabaha asacaklar beni
Dokunma
Yedi canım vardı, ikisi gitsin
Bunca ölümler az gelir bana
Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Failatun vezniyle seni çağırıyorum
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Failatun vezniyle seni çağırıyorum
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni
Deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm
Al şu serçe parmağım sende kalsın
Ben kötüyüm
Allahsızım
Korkunç çirkinim
Ben seksensekizinci tul dairesiyim
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim
Al
Ben lanetlendim
Ben kötüyüm
Allahsızım
Korkunç çirkinim
Ben seksensekizinci tul dairesiyim
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim
Al
Ben lanetlendim
Chopin'in cenaze marşı çalınıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum
Kuşkonmaz dallarına astım kendimi
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir tanrı getirdim
Gel bak
Bir tanrı yarattım senden
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir tanrı getirdim
Gel bak
Bir tanrı yarattım senden
Ümit Yaşar Oğuzcan
27 Eylül 2015 Pazar
Seninle paylaşmak uykularda en büyük günahları
Seninle uyanmak nice çılgın gecelerden sonra
Alır götürür beni kokun uzaklara en uzaklara
Ağzın dudaklarımda ıslak bir güldür sabahları
Tenin çekiyor beni tenin tutmuş saçlarımdan
Afrikalı kölenim senin, esirinim, mecburunum
Gözlerin değmese gözlerime kahrolurum
Ölürüm çekersen ellerini avuçlarımdan
Dönsün başım tutuşsun damarlarımda kanım
Gel otur yanıbaşıma erişilmez kadınım
Yum iri gözlerini, devir kirpiklerini
Ser önüme bir hazine gibi güzelliklerini
Sana en muhtaç olduğum şu anda gel
Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Seninle uyanmak nice çılgın gecelerden sonra
Alır götürür beni kokun uzaklara en uzaklara
Ağzın dudaklarımda ıslak bir güldür sabahları
Tenin çekiyor beni tenin tutmuş saçlarımdan
Afrikalı kölenim senin, esirinim, mecburunum
Gözlerin değmese gözlerime kahrolurum
Ölürüm çekersen ellerini avuçlarımdan
Dönsün başım tutuşsun damarlarımda kanım
Gel otur yanıbaşıma erişilmez kadınım
Yum iri gözlerini, devir kirpiklerini
Ser önüme bir hazine gibi güzelliklerini
Sana en muhtaç olduğum şu anda gel
Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel.
Ümit Yaşar Oğuzcan
8 Eylül 2015 Salı
Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayi attim denize;
Bir üsüsüverdi baliklar,
Denizi gördüm.
Oltayi attim denize;
Bir üsüsüverdi baliklar,
Denizi gördüm.
Bir uçurtma yaptim, telli duvakli;
Kuyrugu ebemkusagi renginde;
Bir saliverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.
Kuyrugu ebemkusagi renginde;
Bir saliverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.
Büyüdüm, issiz kaldim, aç kaldim;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanlarin içine,
Insanlari gördüm.
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanlarin içine,
Insanlari gördüm.
Ne yardan geçerim, ne serden;
Ne denizden, ne gökyüzünden ama...
Birakmiyor son gördügüm,
Birakmiyor geçim derdi.
Ne denizden, ne gökyüzünden ama...
Birakmiyor son gördügüm,
Birakmiyor geçim derdi.
Oymus, diyorum, zavalli sairin
Görüp görecegi.
Görüp görecegi.
Orhan Veli Kanık
4 Eylül 2015 Cuma
Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit
Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit
Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda Sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda Sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit
Rızaya razı ol hakka kailsen
Ara bul mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit
Ara bul mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit
Gel haktan ayrılma hakkı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit
Aşık Hüdai
1 Eylül 2015 Salı
Yıllar önce, bir ayakkabı şirketinin sahibi pazar araştırması yapmak üzere Afrika'ya aralıklı olarak iki pazarlamacı gönderdi. Birinci pazarlamacı araştırmasını bitirdikten sonra patronunu arayıp şöyle dedi: ''Burada bizim için hiç bir fırsat yok, çünkü burada kimse ayakkabı giymiyor.'' Bir kaç ay sonra giden diğer ikinci pazarlamacı ise patronunu arayıp heyecanla ''Afrika'da inanılmaz fırsatlar var. Burada hiç kimsenin ayakkabısı yok!'' dedi.
''Herkes aynı şey düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir.''
Bilirdik el ele tutmayı
Gözgöze bakmayı bilirdik
Yürüyüp sahil boyu şiir okumayı
Çiçek almayı
Üzerine bir dipnot sevgi düşmeyi bilirdik
Doluydu ellerimiz kalplerimiz dolu
Köşe başları siyaset tartışmalarından fırsat düşmezdi
Biz de bilirdik yağmurda yürümeyi
Ama parkamız taşımazdı incecik yağmuru
Sızardı tenimize
Rüyalar görmeyi de bilirdik
Gecemiz işgal edilmişti karabasanlarca
Dünde sallanır günde sallanır
Bilirdik hisli şarkıları armağanı birbirimize bir borç
Ondan olacak ki
Türküler çağırdık geceler boyu
Bilirdik şarap rengi denizin kokusunda
Ay ışığı yakmayı
Lakin yasaktı
Bilirdik güneş altında sıhhate haiz olmayı
Küf kokulu karanlıklar öğretti gençlikte solmayı
Bilirdik tatmayı dünya mutfağında nice eşsiz lezzeti
Lakin güneşi yoğurup koyduk aşımıza
Bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını
Lakin aç idik yedik karanfil parasını...
Yılmaz Güney
Gözgöze bakmayı bilirdik
Yürüyüp sahil boyu şiir okumayı
Çiçek almayı
Üzerine bir dipnot sevgi düşmeyi bilirdik
Doluydu ellerimiz kalplerimiz dolu
Köşe başları siyaset tartışmalarından fırsat düşmezdi
Biz de bilirdik yağmurda yürümeyi
Ama parkamız taşımazdı incecik yağmuru
Sızardı tenimize
Rüyalar görmeyi de bilirdik
Gecemiz işgal edilmişti karabasanlarca
Dünde sallanır günde sallanır
Bilirdik hisli şarkıları armağanı birbirimize bir borç
Ondan olacak ki
Türküler çağırdık geceler boyu
Bilirdik şarap rengi denizin kokusunda
Ay ışığı yakmayı
Lakin yasaktı
Bilirdik güneş altında sıhhate haiz olmayı
Küf kokulu karanlıklar öğretti gençlikte solmayı
Bilirdik tatmayı dünya mutfağında nice eşsiz lezzeti
Lakin güneşi yoğurup koyduk aşımıza
Bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını
Lakin aç idik yedik karanfil parasını...
Yılmaz Güney
30 Ağustos 2015 Pazar
26 Ağustos 2015 Çarşamba
18 Ağustos 2015 Salı
16 Ağustos 2015 Pazar
Sevgi cesarettir
Korkunun olduğu yerde aşk yoktur. Cesarettir sevmek.
Düzenlere,oyunlara,kötülüklere meydan okumaktır. Sevmek; uzaklaşmaktır yalandan,bencilliği hiçe saymaktır.
Bir başka açıdanda inanmaktır sevmek. Gerçekten inanmaktır, tümden inanmaktır.
İnsan sevince; sevdiğine bütün varlığı ile teslim olmamışsa,yeteri derecede sevmemiş demektir.
Ve ona kayıtsız şartsız inanmıyorsa,sevgiden bahsetmeye bile hakkı yoktur.
Kıskançlık inancımızın bütünlüğü ölçüsünde besler aşkı. Şüpheyse öldürür.Şüphenin olduğu yerde inancın yeri olmaz. Sevgiden bahsedilemez orada.
Kıskançlıksa; kutsal bir duadır,dudağında sevenlerin. Sevmek; var olmaktır bir bakıma,derinden bakılınca yokluğa benzer.
Sevmek bütünlenmektir. Çok seven eksildiğini zanneder,oysa artmaktadır sevmek,çoğalmaktır.
Çevrenin gözlerimizden silinmesi, önce bir eksilme hissi verir insana. Fakat o her şeyimizi varlığı ile doldurdukça arttığımızı anlarız.
O bir tek kazanç,bütün kayıplarımıza bedeldir. Bir an gelir; her şeyi onunla değerlendirmeye başlarız. O bugün mutluysa yaşamak güzeldir. Kabımıza sığmayız. Şarkılar söylemek gelir içimizden. O kederliyse ,gözlerimizde herşey kederlidir artık. Bütün güzellikler bir bir yitirirler anlamlarını. O anlarda ölümü düşünürde,yine ölemeyiz kurtulamamak için.
Yanmaktır,tutuşmaktır sevmek ve yaşadıkça hiç sönmemektir.
Dinle sana sevmenin ne olmadığını söyleyeceğim önce. Ne olduğunu sonra anlayacaksın.
Dinle, sevmek alış veriş değildir. Geometri değildir,aritmetik değildir. En değerli şeydir belki,ama karşılığında hiçbir şey alınmaz. Karşılıksız bir çeke atılmış kuru bir imza değildir sevmek.İskambil kağıdı değildir,zar değildir,bir dilim değildir,hesap pusulası değildir sevmek. Sevginin bedeli yine sevgiyle ödenir,altınla değil.
Sevilmekse; sevmenin mükafatıdır ancak,karşılığı değil. Bir sevgiye eş bir başka sevgi olamaz. Çünkü her sevgi birbirinden büyüktür.
Sevgi tartılamaz, sevgi ölçülemez. Sevgi; gram değildir, mesafe değildir. Derinlik sanırsınız,yüksekliktir o. Sevgi; dudak değildir,göz değildir,saç değildir. Sandalye değildir sevgi,yatak değildir, çarşaf değildir. İçki değildir,içemezsiniz fakat herşeyden güzeldir sarhoşluğu.
Geçip karşısına seyredemezsiniz,manzara değildir,tablo değildir,heykel değildir.
Okuyamazsınız kitap değildir. Bilmece değildir,çözemezsiniz.
İstesenizde içinizden atamazsınız.
Kan değildir,kesip damarınızı akıtamazsınız.
Siz ağladıkca o güçlenir içinizde.
Akmaz, gözyaşı değildir.
Kuş değildir uçmaz,
çiçek değildir koklanmaz.
Bitmez çile değildir.
Ne desen o değildir sevmek.
SEVGİYİ TARİF ETMEYE KALKSAM,SENİ ANLATIRDIM
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Düzenlere,oyunlara,kötülüklere meydan okumaktır. Sevmek; uzaklaşmaktır yalandan,bencilliği hiçe saymaktır.
Bir başka açıdanda inanmaktır sevmek. Gerçekten inanmaktır, tümden inanmaktır.
İnsan sevince; sevdiğine bütün varlığı ile teslim olmamışsa,yeteri derecede sevmemiş demektir.
Ve ona kayıtsız şartsız inanmıyorsa,sevgiden bahsetmeye bile hakkı yoktur.
Kıskançlık inancımızın bütünlüğü ölçüsünde besler aşkı. Şüpheyse öldürür.Şüphenin olduğu yerde inancın yeri olmaz. Sevgiden bahsedilemez orada.
Kıskançlıksa; kutsal bir duadır,dudağında sevenlerin. Sevmek; var olmaktır bir bakıma,derinden bakılınca yokluğa benzer.
Sevmek bütünlenmektir. Çok seven eksildiğini zanneder,oysa artmaktadır sevmek,çoğalmaktır.
Çevrenin gözlerimizden silinmesi, önce bir eksilme hissi verir insana. Fakat o her şeyimizi varlığı ile doldurdukça arttığımızı anlarız.
O bir tek kazanç,bütün kayıplarımıza bedeldir. Bir an gelir; her şeyi onunla değerlendirmeye başlarız. O bugün mutluysa yaşamak güzeldir. Kabımıza sığmayız. Şarkılar söylemek gelir içimizden. O kederliyse ,gözlerimizde herşey kederlidir artık. Bütün güzellikler bir bir yitirirler anlamlarını. O anlarda ölümü düşünürde,yine ölemeyiz kurtulamamak için.
Yanmaktır,tutuşmaktır sevmek ve yaşadıkça hiç sönmemektir.
Dinle sana sevmenin ne olmadığını söyleyeceğim önce. Ne olduğunu sonra anlayacaksın.
Dinle, sevmek alış veriş değildir. Geometri değildir,aritmetik değildir. En değerli şeydir belki,ama karşılığında hiçbir şey alınmaz. Karşılıksız bir çeke atılmış kuru bir imza değildir sevmek.İskambil kağıdı değildir,zar değildir,bir dilim değildir,hesap pusulası değildir sevmek. Sevginin bedeli yine sevgiyle ödenir,altınla değil.
Sevilmekse; sevmenin mükafatıdır ancak,karşılığı değil. Bir sevgiye eş bir başka sevgi olamaz. Çünkü her sevgi birbirinden büyüktür.
Sevgi tartılamaz, sevgi ölçülemez. Sevgi; gram değildir, mesafe değildir. Derinlik sanırsınız,yüksekliktir o. Sevgi; dudak değildir,göz değildir,saç değildir. Sandalye değildir sevgi,yatak değildir, çarşaf değildir. İçki değildir,içemezsiniz fakat herşeyden güzeldir sarhoşluğu.
Geçip karşısına seyredemezsiniz,manzara değildir,tablo değildir,heykel değildir.
Okuyamazsınız kitap değildir. Bilmece değildir,çözemezsiniz.
İstesenizde içinizden atamazsınız.
Kan değildir,kesip damarınızı akıtamazsınız.
Siz ağladıkca o güçlenir içinizde.
Akmaz, gözyaşı değildir.
Kuş değildir uçmaz,
çiçek değildir koklanmaz.
Bitmez çile değildir.
Ne desen o değildir sevmek.
SEVGİYİ TARİF ETMEYE KALKSAM,SENİ ANLATIRDIM
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
13 Ağustos 2015 Perşembe
Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim
Belki de hayata yeni başlarım
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kim bilir
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kim bilir
Kal dersen, dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında.
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında.
Ya da unuturum kim olduğumu
Hatırlamam belki adımı bile
Belki de çıldırır, deli olurum
Sana kavuşmanın heyecaniyla
Hatırlamam belki adımı bile
Belki de çıldırır, deli olurum
Sana kavuşmanın heyecaniyla
Aşk bu, bilinir mi nereye varır
Ne durdurur özleyeni, seveni
Bakarsın ansızın gelebilirim
Bu kadar yürekten çağırma beni.
Ne durdurur özleyeni, seveni
Bakarsın ansızın gelebilirim
Bu kadar yürekten çağırma beni.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
23 Temmuz 2015 Perşembe
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...
Can Yücel
18 Temmuz 2015 Cumartesi
Senden Öncesi Yoktu
Bütün bu sürekli arayışlar neden bilir misin
Neden bu durup durup isyan etmeler Allaha
Bu aldanmalar, yıkılmalar, bu sonsuz çalkanış
Hep sana yaklaşmak için, biraz daha biraz daha
Seni bulmak yılgın, yıkık gecelerden sonra
Sana çıkmak merdivenlerden nefes nefes
Belki ben yalnız senin güzelliğinde çirkinim
Hiç solmasa güzelliğin, böyle hiç bitmese
Yanmak var sana yaklaştıkça biliyorum
Yok olmak var, kahrolmak var, kül olmak var
Öyle bakma gözlerime bakma artık ölüyorum
Yaşamanın ta kendisi oysa bu ölmek değil
Gözlerim gözlerinden başkasını unuttu
Sen yoksan o yokluktur, senden öncesi yoktu.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bütün bu sürekli arayışlar neden bilir misin
Neden bu durup durup isyan etmeler Allaha
Bu aldanmalar, yıkılmalar, bu sonsuz çalkanış
Hep sana yaklaşmak için, biraz daha biraz daha
Seni bulmak yılgın, yıkık gecelerden sonra
Sana çıkmak merdivenlerden nefes nefes
Belki ben yalnız senin güzelliğinde çirkinim
Hiç solmasa güzelliğin, böyle hiç bitmese
Yanmak var sana yaklaştıkça biliyorum
Yok olmak var, kahrolmak var, kül olmak var
Öyle bakma gözlerime bakma artık ölüyorum
Yaşamanın ta kendisi oysa bu ölmek değil
Gözlerim gözlerinden başkasını unuttu
Sen yoksan o yokluktur, senden öncesi yoktu.
Ümit Yaşar Oğuzcan
10 Temmuz 2015 Cuma
5 Temmuz 2015 Pazar
Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik.. Hırs, insanların ruhunu zehirledi.. Dünyayı bir nefret çemberine aldı.. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi.. Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk.. Bolluk getiren makineleşme, bizi yoksul kıldı.. Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekamızı da katı ve acımasız.. Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz.. Makineleşmeden çok insanlığa, zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinmemiz var.. İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz..
Siz insanlar güçlüsünüz.. Makineleri yapacak güç sizdedir.. Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine sizlersiniz.. Öyleyse, insanlık ve demokrasi adına bu gücü kullanalım ve milliyetçilik hastalığına karşı birleştirelim..
Din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratalım!
-Charlie Chaplin-
Siz insanlar güçlüsünüz.. Makineleri yapacak güç sizdedir.. Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine sizlersiniz.. Öyleyse, insanlık ve demokrasi adına bu gücü kullanalım ve milliyetçilik hastalığına karşı birleştirelim..
Din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratalım!
-Charlie Chaplin-
Alengirli Şiir..
Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
İyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..
Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
İyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..
Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
İşin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı..
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
İşin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı..
Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
İş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
İş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..
Ali Lidar
4 Temmuz 2015 Cumartesi
Günahim, vebalimdin
Kizimdin kimi zaman
Kiz kardeşim
Yada sevgilimdin
Hiç bir şeyim degildin
Belki de her şeyimdin
Çirkinimdin,
Güzelimdin
Sevgide iki gözüm
Dostlukta iki gözüm
Dostlukta sag elimdin
Dilim dilimdin
Öpüşürken
Yüregime serilmiş
Nakişli bir kilimdin
Deli olurdum
Bir gün görmesem
Hasretimdin,
Hayalimdin
Bir başkaydi
Kavuşmalarimiz
O zamanlar çilgindim
Delindim
Şimdi bakiyorum da
Geldigimiz yere
Soruyorum
Sahi sen kimdin?
Kizimdin kimi zaman
Kiz kardeşim
Yada sevgilimdin
Hiç bir şeyim degildin
Belki de her şeyimdin
Çirkinimdin,
Güzelimdin
Sevgide iki gözüm
Dostlukta iki gözüm
Dostlukta sag elimdin
Dilim dilimdin
Öpüşürken
Yüregime serilmiş
Nakişli bir kilimdin
Deli olurdum
Bir gün görmesem
Hasretimdin,
Hayalimdin
Bir başkaydi
Kavuşmalarimiz
O zamanlar çilgindim
Delindim
Şimdi bakiyorum da
Geldigimiz yere
Soruyorum
Sahi sen kimdin?
Ümit Yaşar Oğuzcan
17 Nisan 2015 Cuma
ÇAY,SİMİT ve PEYNİR
Basit yaşayacaksın basit
Mesela susayınca su içecek kadar basit...
Dört çıkacak ikiyle ikiyi çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın; Tek bir düğme,tk bir cümle gibi...
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin"Seni Seviyorum"gibi.
Basit bir öpücük yetecek sana...
Basit sıcak bir öpücük;ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatın kavgasını,
Öpücük için yiyeceksin hayatın dayağını.
Kabak çekirdeği verecek,sana rakamların veremediği mutluluğu
El yazısı ile yazılmış,eğri büyrü bir mektup olacak,
En değerli kağıdın hep yanında taşıdığın,atmaya kıyamadığın.
İki harakette giyiniverecek,iki harakette soyunu vereceksin,
Kısacık olacak uyanman ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak sıcak kollara dolanman ve
Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;bakışların bile anlatabilecek kendini,
Beklentilerin de basit olacak,Kaf Dağını'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulacaksın en uzun dostluk romanını;
Ya da bir damla göz yaşı yaşatacak sana en ucuz romanı;
Pankresinin sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın,nasıl oturacağını bilmediğin sofrada,
Parmakların en kıymetli çatalın,yine,aynı parmaklar parmaklar çözecek en karmasık denklemleri.
İskender'in kılıcı duracak,avukat rehberinin yanında,
filarmoni prkestrası vermeyecek sana,kontraplak bir gitara doğru basılmış bir fa diyezin mutluluğunu,
Makyajı ilk"a"sına kadar bilmen yetecek,temizlik kokacak en pahalı parfümün.
"Bilmiyorum" diyebileceksin bilmediğinde ve çok normal olacak"bilmeyişin".
Tek dereden su getirmen yetecek,bir "istemiyorum" diyebilmeye,
Ne durduğu farketmeyecek abanın altında,
Saatin, sadece saati gösterecek,
Telefonunu sadece telefon etmek için kullnacaksın,
Küçük bir not defterin olacak "bilgilerini" en hızlı "sayan" .
Basit yaşayacaksın basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit...
Çay,simit ve peynirle...
Nazım Hikmet RAN
Basit yaşayacaksın basit
Mesela susayınca su içecek kadar basit...
Dört çıkacak ikiyle ikiyi çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın; Tek bir düğme,tk bir cümle gibi...
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin"Seni Seviyorum"gibi.
Basit bir öpücük yetecek sana...
Basit sıcak bir öpücük;ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatın kavgasını,
Öpücük için yiyeceksin hayatın dayağını.
Kabak çekirdeği verecek,sana rakamların veremediği mutluluğu
El yazısı ile yazılmış,eğri büyrü bir mektup olacak,
En değerli kağıdın hep yanında taşıdığın,atmaya kıyamadığın.
İki harakette giyiniverecek,iki harakette soyunu vereceksin,
Kısacık olacak uyanman ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak sıcak kollara dolanman ve
Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;bakışların bile anlatabilecek kendini,
Beklentilerin de basit olacak,Kaf Dağını'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulacaksın en uzun dostluk romanını;
Ya da bir damla göz yaşı yaşatacak sana en ucuz romanı;
Pankresinin sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın,nasıl oturacağını bilmediğin sofrada,
Parmakların en kıymetli çatalın,yine,aynı parmaklar parmaklar çözecek en karmasık denklemleri.
İskender'in kılıcı duracak,avukat rehberinin yanında,
filarmoni prkestrası vermeyecek sana,kontraplak bir gitara doğru basılmış bir fa diyezin mutluluğunu,
Makyajı ilk"a"sına kadar bilmen yetecek,temizlik kokacak en pahalı parfümün.
"Bilmiyorum" diyebileceksin bilmediğinde ve çok normal olacak"bilmeyişin".
Tek dereden su getirmen yetecek,bir "istemiyorum" diyebilmeye,
Ne durduğu farketmeyecek abanın altında,
Saatin, sadece saati gösterecek,
Telefonunu sadece telefon etmek için kullnacaksın,
Küçük bir not defterin olacak "bilgilerini" en hızlı "sayan" .
Basit yaşayacaksın basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit...
Çay,simit ve peynirle...
Nazım Hikmet RAN
Kaydol:
Yorumlar (Atom)